31 Aralık 2007 Pazartesi

Mutlu Yıllar


Sinematik SPAGHETTI

Mutlu, Sağlıklı,
Huzurlu ve sinema dolu
bir 2008 yılı diler.

29 Aralık 2007 Cumartesi

DJANGO


"Biz hırsızları öldürmeyiz, ellerini kırar bataklığa atarız."

DJANGO

Amerikan sinemasının usta rejisörü John Sturges, "Westernler sinemada insanın kendini en özgür hissedebileceği türdür" sözünü sarfederken 1960'lı yıllarda İtalyan meslektaşlarının kendi hayalinin ötesinde ürünlerle bir patlama yapacağını da düşünmüşmüydü bilinmez ancak Spaghetti westernler bir yandan Akdeniz rüzgarıyla yoğrulmuş bir samimiyeti insanlarla paylaşırken diğer yandan da sınırsız özgürlüğün çekiciliğini sunar. Temelinde alıntılardan inşa edilen bir tür olarak, emekleme aşamasını takiben kendine özgü kişiliğini bulmakta da gecikmez.

Sergio Leone ile aynı türün alternatif kulvarlarında ilerleyen Sergio Corbucci'nin kendi western anlayışının emeklemekten ayağa kalkışının ilk adımı da 1966 yılında çektiği Django'sudur. Bu öyle bir ayağa kalkışın habercisidir ki yıldız olmanın kapısını Django ile aralayan Franco Nero'nun takip eden 10 yıl içerisinde çektiği filmlerin nerdeyse hepsi alternatif olarak Django isimleriyle de anılmıştır. Franco Nero'nun beraberinde Spaghetti Westernlerin yıldız oyuncuları Tomas Milian'dan Terence Hill'e ve hatta Türk sineması izleyicilerinin yakından tanıyacağı Robert Widmark'ın da (Alberto Dell'Acqua) Django filmleri bulunmaktadır.



Kurosawa'dan Leone'ye, Leone'den Corbucci'ye :

Herşey 1965 senesinde Sergio Corbucci ve Sergio Leone'nin karşılıklı sohbeti esnasında başlar. Leone'nin Kurosawa'nın Yojimbo'sundan aktardığı Fistful Dollars ile kazandığı başarı o ana kadar spaghetti sayılamayacak türden kovboy filmleri çekmiş olan Corbucci'ye deyim yerindeyse fütursuzca at koşturabilmesi için ilham vermiştir. Hareket noktası olarak Leone'nin yapmış olduğu gibi Akira Kurosawa'nın hikayesini seçen Corbucci'nin bir tekrar filminden ziyade daha orjinal bir anlatıma ihtiyacı vardır. Kafasında ki düşünce Leone ile beraber dehşet duygusu ve adrenalin veren bir şiddetle buluşmuş seyirciye Leone'den fazlasını verebilmektir. Bu yeni şiddet gösterisini de Eastwood'a her yönüyle alternatif olacak bir anti kahraman yüklenecektir.

Corbucci'nin kafasında binlerce senaryo uçuşurken 1960'lı yıllarda pek çok yönetmenin başvurduğu bir yol olan çizgi roman - sinema dayanışması imdadına yetişir. Gazete köşesinde gördüğü peşinde bir tabut sürükleyerek yeni maceralara doğru yol alan çizgi roman kahramanı, Corbucci'nin kafasında ki dinamiti ateşler. Django artık beyaz perdededir ve takip eden 18 yıl boyunca da perdeyi terketmeyecektir.


"Tabutuma dokunma!":

İç savaş sonrasında Texas'ın sınır kasabalarından birisine doğru peşinde sürüklediği tabutuyla gelen bir gizemli yabancı Django (Franco Nero) kişisel intikamı için yıllarca aradığı güneyli fanatik Binbaşı Jackson'un (Eduardo Fajardo) izini bulmuştur.

Binbaşı ve fanatikleri kontrol altında tuttukları kasabada düzenli olarak General Hugo(Jose Bodalo) önderliğinde ki Meksikalıları katletmektedirler. Binbaşı safkan bir Teksaslıdır, kukuletalı askerleri ile beraber Tanrı adına hizmet ettiği tek davası da topraklarını "pis" Meksikalılar'dan temizlemektir. Bu savaş esnasında arada kalmaya mahkum olan ise sefil bir kasabadır.


Tanrının unuttuğu bu sınır kasabasında, bir taraftan ruhani işlere hizmet ederken diğer yandan Binbaşının muhbiri olarak dünyevi işlere hizmet eden kasabanın pederi (Gino Pernice) , kasabaya gelen gizemli yabancının haberini Binbaşı'ya iletmek te gecikmez. Pederin haricinde kasabanın genelevinde ki kadınlar ve barmen Nataniele(Angel Alvarez) ise ıssız kasabada canlı kalabilmiş diğer insanlardır.

Django'nun gelişiyle beraber kasaba da o ana kadar varolan ölüm oranı biraz daha yükselir ve tabutunun içinde ki sürpriz onu ortadan kaldırmak için gelenleri beklemektedir.
Tabut ise sahibi tarafından içerisine yerleştirilecek ölüyü beklemektedir.


"Senin adın Castello Romano":

1960'ların ve 1970'lerin aksiyon sinemasının mükemmel örneklerinin efsane yapımcılarından Dino De Laurentis'in karşısında ki genç yıldız adayı "Benim adım Francesco Clemente Giuseppe Sparaniero" demektedir.

Laurentis'in cevabı ise gayet nettir "Dalgamı geçiyorsun benimle? Bak şimdi, bu ofisin bulunduğu caddenin ismi Castello Romano'dur ve senin adında bundan sonra Castello Romano"

Mavi gözlerini Laurentis'in gözlerine diken genç aday ısrarla başka bir isim için diretmektedir. Sonuçta araya giren yakın bir stüdyo çalışanı sayesinde adayın yeni ve bundan sonra ki hayatında dünyanın onu tanıyacağı ismi üzerinde anlaşılır.

Mavi gözlü, atletik gencin yeni ismi Franco Nero'dur.


Nero ve Eastwood :

Yojimbo'dan uyarlanmış bir hikaye söz konusu olduğuna göre hikayenin farklı karakterlerin elinden sunumunu da değerlendirmek kaçınılmazdır. Peki Eastwood'un adsız kovboyu ile Nero'nun Django'sunun farkları nedir?

Önlerinde dünya yokolsa yüz ifadeleri değişmeyecek bu iki kayanın, detaylarda birbirlerinden çok farklı metotları bulunmaktadır. İşte bunlardan bir kaç örnek;

Eastwood'un altıpatlarına karşı Django'nun mitralyözü vardır.

Eastwood at ile seyahat eder , Django'nun atı yoktur peşinde tabutuyla dolaşır.

Eastwood kadınları kurtarır ama ilişkiye girmez, Django hem kurtarır hem ilişkiye girer.

Eastwood cigar içer, Django içmez.


Kulak Kesenler:

1990'lı yıllarda Tarantino önderliğinde sinemayla tekrar buluşan sadizm öğeleri, temelinde Django ve benzeri ürünlere dayanmaktadır. Rezervuar Köpekleri'nin vurucu sahnelerinden birisi olan kulak kesme öğesi kuşkusuz Django ve Sergio Corbucci'ye karşı bir saygı duruşudur. 1990'lı yıllarda dahi sinemada ki şiddetten hoşlanan veya rahatsız olan iki kutubun oluştuğunu göz önünde bulundurursak Meksikalılarca kulağı kesilen "muhbir" pederin 1960'larda filmi izleyen seyircide uyandırdığı dehşet duygusunu anlatmak daha kolay olacaktır.

Ayrıca Kill Bill'de ki bir örnek takım elbiseli uzak doğulu ganglerin, Binbaşı Jackson'un KKK başlıklı askerlerine bir gönderme olduğu da düşünülebilir. Ku Klux Klan fikri Corbucci'nin çekimler esnasında hem Meksikalı hemde Güneylileri oynayabilecek yeterli sayıda melun suratlı figuran bulamadığı için ürettiği bir çözümdür.

Son bir örnek olarak Louis E. Bacalov'un Django'nun müziklerini bestelerken 1960'ların beat gençliğinin ruhuna hitap eden düzenlemeleri ve Roberto Fia'nın Elvis Presley'i aratmayan vokalleriyle tamamen popüler anlayışa hizmet edip ilerleyen dönem içerisinde kendi kültünü yaratmıştır.

Django, Spaghetti Westernleri veya Sabun Köpüğü tabir edilebilecek sinema ürünlerini seven her insanın bir kere de olsa izlemesi gereken bir filmdir.

Filmin Fragmanı




Yazan: Gökay GELGEC - Yojimbooo

20 Aralık 2007 Perşembe

KEOMA


"Özgür doğanlar asla ölmezler!"

KEOMA

Sergio Martino'nun 1977 tarihli Mannaja'sı, bugüne kadar ele alınan kaynakların ışığında spaghetti westernlerin sonuncusu olarak kabul edilmektedir. Ancak söz konusu olan bu çağa ait bir jübile filmi ise, bu kesinlikle İtalyan aksiyon sinemasının büyük ustası Enzo G. Castellari'nin Keoma'sı olacaktır.

Keoma, salt spaghetti detaylarını içermenin ötesinde kişisel bir hesaplaşmanın dış dünyayı sorgulamasına uzanan yolculuğun hikayesidir. Bu yolculuk kimi zaman geçmişe selam verirken kimi zamanlar da günümüzünde ötesinde bir dünyanın görüntüsüne ulaştığımız apokaliptik filmlerin temalarına göz kırpmaktadır.



Herşey, iç savaştan yeni çıkan Amerika'nın özgürlük adına(?) verdikleri bu kıyımın neticesinde hali hazırda her iki tarafında ortaklaşa sürdürecekleri yeni bir kıyımın eşiğinde başlar. Kölelik düzeni kanunen kaldırılmasına karşılık; kızılderili, zenci, melez... kısacası safkan bir ırk kadar dünya nimetlerinden faydalanmaya hakkı olamayan insanların sömürüsü devam etmektedir.

Merkezi otoritenin tam olarak oturmadığı bu savaş ertesi dönemde yalnız bir atlı dağların yamaçlarından çocukluğuna doğru bir yolculuğa çıkar. Keoma (Franco Nero) ufak bir çocukken köyü yakılan ve tüm halkı katledilen bir kızılderili melezidir. İç savaş ona beyaz insanlar gibi yaşamayı, beyaz insanlar gibi kan dökmeyi öğretmiştir. Savaşta kazananların, hayatta ise özgür olarak doğamamış, kaderini kendi çizememiş bir insan gibi kaybedenlerin tarafındadır.



Kasabaya girişinin arifesinde vicdanıyla bir cadının kimliği görüntüsünde karşılaşır. Vicdanı ona, büyüdüğü toprakların bıraktığı gibi olmadığını ve sevilmeyen bir melez olarak fazla hayatta kalamayacağını öğütlemektedir. Keoma'nın kendi ikilemine cevabı ise gayet basittir;

"Dünya dönmeye devam ediyor, insan kaderine karşı çıkamıyor ve başladığı yere geri dönüyor"

Savaşta kazananların tarafında olduğu gibi barışta da gücü elinde bulunduran ve güçsüz olanları kıyasıya ezmeye devam edenler vardır. Doğduğu topraklar Caldwell (Donald O'Brien) ve ekibi tarafından sömürülmektedir. Topraklar ve içinde ki herşey Caldwell'in malıdır. Savaş sonrası baş gösteren salgın hastalıklara karşı yeterli ilaç takviyesinin yapılması bile bu yeni sömürü çetesinin kontrolü altında gerçekleşememektedir.



Hayata karşı duruşu ve fikirleriyle hala bir kızılderili olan Keoma'nın, kendisi gibi değişmeyen şeylerde vardır. Üvey kardeşlerinin bu kızılderili melezine nefreti sürmektedir. Kendisini küçük bir çocukken eğiten George (Woody Strode) artık alkolik bir zencidir. Babası Shannon (William Berger) ise bir güven sembolü olarak etrafta ki sömürüye karşılık, kasabanın biraz daha uzağında sakin bir yaşamı tercih etmektedir. Kötü olanlar daha güçlü iyiler ise zavallı yada yeniktir.

Güçlerin eşitsizliğinin yaşandığı bir coğrafyada herşey hamile bir kadını hasta olduğu için ölüme terkedileceği kamptan kurtaran Keoma'nın dönüş haberiyle değişir. Caldwell'in ekibiyle mücadele eden Keoma bir yandan kurtardığı kadının çocuğunun özgür bir dünyada doğması için, diğer yandan kendilerini yenilmiş düşünen insanları tekrar hayata bağlamak için mücadeleye başlar. Bu savaş sürerken üvey kardeşleri de kasabanın iktidarını ele geçirmek için pusuda beklemektedirler.

Mücadele ne geriye dönenler nede gelecek için bekleyenlerin lehine işler, savaşın galibi sadece özgür doğan bir bebektir...



Spaghetti westernlerin kült oyuncusu Franco Nero'nun bir kez daha film çekmek için ellerini kavuşturarak dua ettiği yönetmeni Castellari'nin spaghetti jübilesi çekildiği pek çok ülkede sansür sebebiyle eksik olarak yayınlanmıştır. Hristiyanlığa gönderme yapan çarmıha germe, İtalyan usulü gore filmlerinden aşina olunabilecek türlü ölüm şekilleri ve hepsinden öte kovboyların çağından bu güne yapılan özgürlükçü göndermeler sansürü kaçınılmaz kılmıştır.

Castellarinin protest fikirleri, sinema dehasıyla birleştiğinde kimi sahnelerde bir sinema öğrencisi için ders saati kıvamına gelmektedir. Baba ocağına dönen Keoma'nın çocukluğunu fiilen önünde görmesi, 4 cent'e 4 kurşun sayması, doğum yapan kadınla üvey kardeşlerin birbirlerini öldürdüğü anda yaşam ve ölümün devir teslimi bu derslerin birer örneğidir.



Keoma, Spaghetti Western filmlerine olan sevgisiyle tanınan ve sinema kariyeri boyunca kaybedenleri anlatmayı seçen Peckinpah'ın, okyanusun diğer ucundan, Avrupalı bir yönetmenin postmodern anlayışıyla aldığı ödüldür.

Okyanusun diğer ucunda Hollywood'un istenmeyenler listesine dahil edilen Sam Peckinpah'ın sinemasının vazgeçilmezi olan slow motion ile şiddet sahnelerinin sunumu, Keoma'da da sıkça kullanılmaktadır. Peckinpah'a göndermeler yapılan bir diğer detay ise filmin müziklerinde gizlidir. Castellari alışılagelmiş spaghetti temalarından ziyade Peckinpah'ın Pat Garret & Billy The Kid'ine hayat veren Bob Dylan gibi ballad tarzını seçer. Guido & Maurizio De Angelis kardeşlerin progresif bir yapıda bestelediği İtalyan usulü balladlar filmin başından sonuna yaşanan herşeyi bir halk hikayesinin temsili şeklinde seyirciye sunar.



Keoma için oyunculuk konusunda yazılabilecek tek şey sözlerin verdiği felsefi mesajların gözlerde ki duygularla birebir örtüşmesidir. Başrolden yardımcı rollere kameraya görüş mesafesinde yaklaşan ve anlam mesafesinde konaklayan herkes bu jübilenin hakkını sonuna kadar vermekteler.

Filmin Fragmanı



Sinematik Spaghetti için KEOMA'yı ele almayı çok arzulamış olan Metin Demirhan'ın anısına ithaf edilmiştir.

Yazan: Gökay GELGEC - Yojimbooo

29 Ağustos 2007 Çarşamba

BÜYÜK SESSİZLİK



“Buraya gelenlerin çizmeleri topraktaki tozu süpürdü, hiçbirisi ölen zavallıların kanını temizleyemedi.”

IL GRANDE SILENZIO - GREAT SILENCE


Spaghetti Westernleri bize yakın kılan temel özellik içlerinde insana dair mesajlar barındırmalarıdır. Yüzeyden bakıldıklarında sadece şiddet ve saplantılardan ibaret gibi gözüken filmler, derinliklerinde coşkun duygular içermektedir. Bu içerik sadece türün daha gizlide kalan eserlerinde değil, büyük bütçeler ve büyük şirketlerin desteğinde muhtelif baskılarla istediklerini her şeyiyle sunamayan örneklerinde dahi kendini hissettirebilmektedir.

Spaghettiler duygulu bir devirde yetişen yönetmenlerin bir önceki yüzyılda yaşananlara kendi gözlerinden yazdıkları şiirlerdir. Bu şiirlerin içinde en dokunaklılarından birisi de Sergio Corbucci’nin 1968 tarihli IL GRANDE SILENZIO (GREAT SILENCE)’sudur.


Sergio Corbucci, Spaghetti Westernleriyle günümüzde Quentin Tarantino’nun stiline hamuru hazırlayan filmlere imza atan yönetmenlerden birisidir. Kendi kuşağında ise özellikle aksiyon sahnelerinde ki hiper aktif kamera kullanımıyla pek çok meslektaşının tarzında etkili olmuştur.

GREAT SILENCE, alışılagelmiş Spaghetti + Akdenizli = Meksikalı formülünün dışında karakter kişilikleri daha kuzeyde Utah eyaleti içerisine taşıyan ender örneklerden birisidir. Corbucci’nin ilerleyen yıllarda yönetmen olarak çalışacak kardeşi Bruno Corbucci ile beraber senaryo ve diyaloglarına katkıda bulunduğu film, intikam, para hırsı ve kontrolsüz öldürme arzusunun eleştirisidir. Eleştirilerin çıkış noktasında ise Spaghettilerin can simitlerinden birisi olan Ödül Avcıları'nın hikayelerine farklı bir gözden bakılması yatmaktadır. Bir intikam hikayesi çerçevesinde insanların kendini ulaşılmaz hissettiği bir doğa parçasında oyunun kuralı gereği yaşamak için hayatta kalan hayvanlardan daha acımasızca birbirlerini katletmelerini anlatılmaktadır.


Utah eyaletinin karlarla örtülü dağları ödül avcısı Loco ve ekibince bir katliam beldesine dönüşmüştür. Kanun adına kimin suçsuz - ölü, kimin suçlu - diri, olabileceğine karar verebilecek otoritenin, yargının bulunmadığı bir coğrafyada insan hayatları namlunun ucundadır. Halkın korkularının sebebi ödül avcılarına karşı tek umutları ise bir diğer ödül avcısı Silence’dir.

Nitekim bölgede ki ölüm olaylarının cinayet olup olmadığına dair bir soruşturmanın yapılması için bölgeye şerifin atanması da gecikmez.

Şerif Barnett doğa ve dağ adamlarının kendini karşıladığı bu beldeye geldiğinde ise kendi yol arkadaşlarının yolculuğun sonunda birbirlerini öldürmeye yemin edecek iki kişi olacağından habersizdir. Yol arkadaşları, yol boyunca “Kelle” toplayan Loco ile “Dilsiz” Silence’dir.


Loco tek gözlü kelle avcısı Barbara’ya yaptığı ufak şantajla kendisine gerekli silah ve adam desteğini sağlar. Grup kasabaya geldiğinde yaşanacaklar ise herkes için büyük bir sürprizin habercisidir. Dağlarda yaşayanlar büyük sessizliğin eşiğinde asıl sahipleri olan vahşi doğaya teslim olacaktır.

Üstelik bir Hollywood yapımında karşılaşılamayacak türden finaliyle…


Sergio Corbucci aynı yıl televizyon için hazırladığı Italian Style Western belgeselinde de filmin montaj kısmına yer ayırmış ve kurgusu tamamlanmamış halinden bazı kesitleri sunmuştur.

Bu kesitlerin beraberinde filmin çekildiği zor şartlardan yönetmenin İtalyan dublörlerden yaka silkmesine pek çok hoş detay bulunmaktadır.

Silence’nin Loco’nun suratını odunla dağıttığı sahnede Kinski’nin yerine bardan dışarıya fırlayan dublörün çekim sahneleri bu yakarışlara eşlik etmektedir.


Corbucci stilinin vazgeçilmez detaylarından birisi olan uzuv kesme teması Great Silence içerisinde parmak kopartma ile sürmektedir. Ayrıca tüm Spaghettilerde önem verilen oburluk olgusuda çok kısa bir sahnede seyirciye yapanı bir an evvel gözünün önünden uzaklaştırma hissi yaratacak kadar derin şekilde uygulanmaktadır.

Ennio Morricone, dolar üçlemesiyle western müziklerine getirdiği farklı bakışı Great Silence’nin müziklerinde deneysel bir kulvara taşımıştır. Filmin duygusallığı ile birebir örtüşen temalar ve kimi sahnelerde birdenbire kulaklarımıza misafir olan Sitar sesiyle kariyerinin en iyi albümlerinden birisine imzasını atmıştır.


Spaghettilerin yazılı olmayan kurallarından başrollerde Amerikalı oyuncuların oynatılmasına bir alternatif olarak film boyunca tek kelime konuş(a)mayan Jean Louis Trintignant (Silence) ve gözleriyle kötülüğünün hakkını sonuna kadar veren Klaus Kinski (Loco) bulunmaktadır. Öldürülen kocasının intikamı peşinde ki Vonnetta Mc Gee (Pauline) ise bu filmde ilk kez kamera karşısına geçmiştir.

Leone filmlerinin yardımcı rollerinden görmeye aşina olduğumuz haydut karakterlerinin, mükemmel doğa manzaralarının renklendirdiği bu filmi tüm Spaghetti meraklılarına bir köşe başı eseri olarak tavsiye ediyorum.

Filmin Fragmanı




Yazan: Gökay GELGEC - Yojimboo

23 Ağustos 2007 Perşembe

KIYAMETE YOLCULUK


I QUATTRO DELL' APOCALISSE


Sinema filmlerine verilen iddialı isimler bir ürün olarak filmin pazarlanmasını ve pazarlamanın ana teması olarak ta izleyiciyi cezbetme vazifesini üstlenirler. İsimlerde kullanılan kelimeler filmin ötesine geçtiği anda seyircilerin tepkileri de kendi sinema tecrübelerine göre sınıflanır.

Lucio Fulci’nin 1975 tarihli I QUATTRO DELL’APOCALISSE ( 4 of The Apocalypse ) filmi de ismiyle dikkat çeken gizemli bir çalışmadır. Korku sinemasına verdiği mükemmel eserlerle izleyicilerin gönlünde taht kuran Fulci’nin kişisel filmlerinden birisi olarak düşünülebilir.

Çekildiği dönemde Amerikan pazarında içerdiği bazı sahnelerin sansürlenmesi koşuluyla gösterime girmiş ve kısa bir süre sonra da unutulmak ve gelecekte keşfedilmek üzere karanlık raflarda ki yerini almıştır. Aradan geçen 25 yılın ardından dünyanın çeşitli ülkelerinde dördüncü kuşak Spaghetti Western severlerin ortaya çıkması ve teknolojinin arayışlara hitap edebilecek şekilde pozitif seçenekler yaratması ( DVD ler, internet, paylaşım programları ..vs) bu ilginç çalışmayı tekrar incelenmek üzere gündeme getirmiştir.


1970’li yılların ilk yarısı Spaghetti Westernlerin güç kaybetmeye ve kendilerini tekrar etmeye başlayarak piyasadan çekilmeye başladıkları dönemdir. Anavatanları İtalya da Spaghettilerin tutmuş tüm öğeleri komedi, gerilim ve suç filmlerine yedirilmeye başlamıştır. Bu yeni kimlik uğraşları içerisinde western dönemlerini unutmayan bazı şanslı yönetmenlerde kimi zaman farklı geri dönüşlerle ilginç Spaghetti Western ürünlerini de ortaya koymuşlardır. Spaghettiler son dönemlerini yaşadıkları 1970’li yılların ikinci yarılarında bu yeni nesil farklı anlayışlar içinde post modern ürünleri ortaya koymuştur.


I Quattro Dell’Apocalisse, profesyonel kumarbaz Stubby Preston’un (Fabio Testi) yılda bir iki kez uğradığı South Flag kasabasına gelişiyle başlar. Şerifin ofisinde ki sıcak karşılamanın ardından kasabada ki ciddi bir temizlik operasyonu karşısında içerde olmanın hiçte fena olmadığını anlar. Ayrıca yalnız da değildir. Kasabanın sarhoşu Clem, Ölüleri gören deli zenci Bud ve hamile fahişe Bunny’de hücre arkadaşlarıdır. Şerifle yaptığı yarı yarıya pazarlık sonucunda gece yaşanan katliamın ardından cebinde ki tüm para ve elbiselerinin bir kısmını da teslim ederek aldığı at arabası ve arkadaşlarıyla 200 mil sürecek bir yolculuğa başlarlar.

Yolculuğun başlangıcında yanlarında herhangi bir silahın olmadığını umursamamışlardır ama dört kafadar ilerledikçe yaptıklarının kıyamete doğru bir yolculuk olduğunu anlamakta gecikmezler.

Grubun lideri Stubby’nin istemeyerek kabul etmek zorunda kaldığı sadist haydut Chaco (Tomas Milian) beraberinde bir kıyamet rüzgarını da yolculuğun içerisine getirir. Uyuşturucu yaprak çiğnemek ve önüne gelen her canlıyı yok etme saplantısı içinde işkenceden tecavüze her tür sapkınlığı kısa süre içerisinde yol arkadaşlarına yaşatarak arabalarını alıp dörtlüyü yaya bırakır. Masum ve kahkahalar içerisinde başlayan yolculukta ki her bir durak yerini şiddet ve kanla örülü alternatif duraklara bırakmıştır. Stubby’nin gözleri önünde tecavüz edilen Bunny’den, derisi yüzülen şerife, 20 kişilik Mormon konvoyunda ki yaşlılardan çocuklara herkesin Chaco tarafından katledilmiş olması da buna dahildir.


Kıyamet yolculuğu devam ettikçe dört arkadaş teker teker grubu terk eder. Stubby, Bunny’nin bebeğini güvenli ellere teslim ettikten sonra iki kez ettiği intikam yeminin ardında durarak kıyamet yolculuğuna yalnız ve silahlı olarak geri döner. Bu sefer taraflar eşittir.

Lucio Fulci’nin aktif kamerası film boyunca ilerleyen yıllarda ki tarzının sinyallerini vermektedir. Farklı açılardan görüntü sunumları kimi zaman seyircinin gözünden verilen resimler bu sinyallere birer örnektir. Her ne kadar esas oğlan olarak Fabio Testi düşünülse de büyük sürpriz Spaghetti Westernlerin uzman oyuncusu Tomas Milian’da dır. Milian canlandırdığı sadist karakter ile kendi kariyerinde ki tiplemelerin içerisine bir yenisini eklemektedir. Makyaj desteğiyle büründüğü yepyeni kimliğin karizmatik duruşuna oturan oyunculuğu masum dörtlü cephenin bu karaktere karşı zaten yapacak hiçbir şeyi olamayacağı mesajını da vermektedir.
Spaghetti westernlerin tipikleşmiş karakterler üzerine oynayan ve aksiyonla zenginleşen hikayelerine karşın karakterleri izole edip hikayeyi doğa ve doğada ki yolculuğa temellendiren bir senaryo söz konusudur. Ayrıca Meksika sınırı ve çölde at koşturan karakterlerin yerine at arabasıyla seyahat eden ve bir süre karlar altında ki kasabada da barınan karakterler bulunmaktadır. Söz konusu deneyim müziklerde de kendini göstermektedir. Filmin müzikleri Spaghetti Western müzikleri olarak incelendiğinde türe uyan temaları fazla barındırmamakla beraber daha çok progresif rock ve ballad havasında bestelenmiştir.


Spaghetti meraklıları için farklı bir deneyim olarak ele alınması gereken bu eserin, türe yeni başlayanlar ve türü salt Leone ürünlerinden ibaret gören izleyiciler için Sergio Corbucci, Gian Franco Parolini ve Enzo G. Castellari’nin spaghettilerinin ardından izlenmesi gerektiğinin altını çizmeliyim.

Filmin Fragmanı




Yazan: Gökay GELGEC - Yojimbooo

19 Ağustos 2007 Pazar

VAHŞi DOĞU : YOJIMBO vs. A FISTFUL OF DOLLARS


Bir 19.yy Hikayesi ...

Avrupa sinemasının klasikleşen ve SPAGHETTI adıyla anılabilen tek akımı Italyan ürünü westernlerdir.

Herhangi bir filmin Amerika ile kıyaslandığında Avrupada çok daha düşük bütçelerle çekilebilmesi kıtalararasındaki mesafeyi beyazperde üzerinde yok etmiştir. Avrupada çekilen ilk western filmlerinde Almanya'nın katkıları gözardı edilmesede varolan türü yepyeni bir makyajla tüm dünyanın beğenisini kazanan haline ulaştıranlar Italyanlar olmuştur. Bu makyajın en önemli öğelerinden biriside bu filmlerde rol alan Amerikalı oyunculardır. Ilerleyen dönemde kendi ülkelerinde Westerner olarak anılmalarını sağlayan pek çok filmden daha çok başarılı olan bu filmlerde yer alan Amerikalı oyuncular ....

Çocukluk yıllarına dayanan western aşkını sinemada ölümsüzleştirme şansına sahip olan büyük usta Sergio Leone'nin türün ilk çıkışı sayılan A FISTFUL OF DOLLARS(1964)'ı bir diğer büyük usta Akira Kurosawa'nın YOJIMBO(1961)'sunun yeniden çevrimidir. Kurosawa filmleri kendi döneminin batıdaki en yetenekli dostu olarak kabul ettiği John Sturges'e yeniden çevriminde cömertçe yardımda bulunduğu SEVEN SAMURAI'den ilerleyen yıllarda STAR WARS'a kadar sürecek esinlenmelere kadar westerne direkt olarak uygulanan yada tarzın içerisine yedirilen batılı ürünlere ilham kaynağı olmuştur.


COOL SAMURAY ve RONIN KOVBOY

YOJIMBO, 19.yy Japonyasının bir Vahsi Doğu hikayesidir. Spaghettiler Vahsi Batıyla kıyaslandıklarında coğrafya gereği ne kadar doğuda iseler, YOJIMBO'da spaghettiler açısından o ölçüde doğudadır. Filmin dayandığı hikaye 19.yy Japonyasında Kıvrak zekası ve kılıcından başka hayatta hiçbir şeye güvenmeyen bir ronin'in ipek ve saki tüccarlarının kıyasıya mücadelesi altında ki bir kasabaya gelmesi ve mekanı tüm kötülerden arındırmasıdır. Kurosawa, temelinde Dashiell Hammett'in RED HARVEST romanını esas almış, vahşi batıda geçen hikayeyi önce Japonlaştırmış ardından tüm dünyanın anlayacağı biçimde beyaz perdeye yansıtmıştır.

Yojimbo spaghetti westernlerde olduğu gibi bir anti kahramandır, ana türün karakteristiği olan kötüler ve daha az kötülerin içinde kendine bir yer edinir. Bu çeşit hikayelerde özellikle dikkate alınması gereken nokta yaşlı insanların film boyunca sürekli birilerinin öldüğü ortamda canlı kalıp olup biten herşeyi buruk bir bilgelik içerisinde dile getirmeleridir. Leone'nin ilk üçlemesi olan Adsız Adam / Dolar Üçlemesi'nde de Eastwood mutlaka bir "Oldman" (Ihtiyar) ile diyaloğa geçmektedir.


EL YOJIMBO

Japon ve İtalyanların halka bakış açısında ki fark ise toplumu birer sınıf ve çekirdek aile olarak ele almakta ortaya çıkar;

Yojimbo'nun fakir köylü çocuklarının bir ömür boyu yulaf lapası yemek istemeyip haydut olmaları bir toplumsal refah ve az gelişmişliğe karşı mesaj niteliği taşımaktadır. Leone'nin haydut reisinin kapatması haline gelen Marisol'unun gözleri yaşlı oğlu ve Baxter ailesinin gerçek yöneticisi olan Hanımağası ise aile kurumunun yüceliğini işaret etmektedir.


Meksikalı ve Japon kötü adamları karşılaştırdığımızda ise Leone'nin imzası haline gelen renkli göz ve kötülük birlikteliği göze çarpmaktadır. Kurosawa ipsiz, kopuk, kimi zaman Mangalardan gerçeğe fırlamış birer kötü adam tipinin temsilciliğini sürdürürken, Leone kötülere özellikle ruh ve duygu kazandırmaya çalışmıştır.Filmin baş kötüsü Ramon Rojo rolündeki Gian Maria Volonte, Leone'nin bu özelliğini üçlemenin ikinci film FOR A FEW DOLLARS MORE'un El Indio'su ile zirveye taşımıştır.

A FISTFUL OF DOLLARS çekilene kadar Westernlerde ki kötü Meksikalı'nın Amerikan ordusundan küçük bir birliği mitralyöz ile "temizlerken" sırıtması, Amerikan soyadlı bir aileyi anne dahil olmak üzere tüm fertleriyle "temizlerken" kahkahalar atması seyircinin tasvir edemeyeceği bir durumdu. Sombrerosunun altında siestasını yapan "tembel" Meksikalı bir anda şeytani kahkahalar, toz ve kanter içerisinde bir ölüm makinesi halini almıştı. Nitekim Leone bu formülün tuttuğunu anladığında üçlemesinin ikinci filmini "Karizmatik" kötü adamlar çetesine dönüştürmüştü. Volonte, Mario Brega, Luigi Pistilli, Panos Papadopulos, Klaus Kinski ve diğer büyük Spaghetti emektarları da FOR A FEW DOLLARS ile kendi dönemlerinin "Gang"lerine dönüşmüşlerdi.
YOJIMBO ve IL YOJIMBO

Sergio Leone kendisine yöneltilen "Neden Eastwood?" sorusuna verdiği cevapla ilk üçlemenin Eastwood tarafından da yıllar sonra neden "Sabun Köpüğü" olarak tanımlandığını açıklamaktadır;

"Michalangelo kayaya baktığında Musa'yı gördü ben Clint'e baktığımda kayayı gördüm."


Eastwood'un Unforgiven'i çekene kadar canlandırdığı tüm kovboy karakterlerinde (Kaçak filmi hariç) Leone'li ilk filmin kahramanından esinlenmeler mevcuttur. Formül gayet basittir: Nerden geldiği genellikle bilinmeyen, az konuşan, sert bakan, silahı hızlı ve bileği güçlü bir "COOL" adam.

"COOL" bir kahraman olmanın bir numaralı koşulu önünde yüzlerce insan öldürülse dahi soğukkanlılığı elden bırakmamaktır. Toshiro Mifune ve Clint Eastwood bu konuda karşılaştırıldıklarında Mifune 1947 yılında başlayan ve 1950 yılında RASHOMON ile tüm dünyada yıldız olarak tanınmasını sağlayan tarzıyla bir adım öndedir. Kurosawa'da bu karaktere hizmet ederek filmin açılışında ki tirad bölümünde karakterin sırtından Japonyanın bayırlarında ki karizmatik yürüyüşün tadını çıkararak seyirciye sunmuştur.

Eastwood'un ağzından düşmediği yarım ve genellikle sönük purosuna karşılık Mifune odun kıymığı çiğnemektedir. Eastwood'un kimi zaman tükürmesi ise Mifune'de omuz silkme ve bazen kaşınma olarak karşılık bulmaktadır.


İŞKENCE SERAMONILERI

Yojimbo'da Spaghettilerin vazgeçilmez unsuru olan stres, dayak ve işkence birlikteliği konunun bütünlüğü içerisinde zamanına göre biraz aykırı bir dozda kullanılmıştır. Bu hafif derecede ki aşırı doz Leone'nin anlayışında bir çeşit Altın Vuruş'a dönüşmüştür. Eastwood'un Rojolarca dövülürken ellerinde sigara söndürülmesinden toplu katliamlara değin uzanan bu dehşet yelpazesi izleyicilerin beyninde kötü adam ve kadın konularında ki şaşkınlıklara son darbeyi indirmiştir.


Şaşkınlık, aykırılığa duyulan özlem, insanların bilinçaltında ki serseriyi, zengin olma açlığını sonsuz özgürlük içinde veren Italyan tarzı kısa bir süre içerisinde ilk kez dünya sahnesine çıktığında ne ile karşılaşacağını bilememenin getirdiği "Uydurma Isimler" kaygısınıda yenecektir. Bob Robertson(Sergio Leone), Don Savio(Ennio Morricone), John Wells(Gian Maria Volonte) olarak lanse edilen yakıştırma adlar kısa süre içerisinde asılları ile yerlerini değiştirmişlerdir.




Akira Kurosawa'nın RASHOMON ile beraber başladığı batılı izleyiciye hitap eden filmlerinin ayrılmaz bir parçası olan müzikler konusunda Masaru Sato YOJIMBO için başarılı besteler üretmiştir. Leone'nin tüm filmlerini güvenerek teslim ettiği çocukluk arkadaşı Ennio Morricone dünya üzerinde ki hemen her sinema türü içerisinde tartışmasız başarısının ilk meyvelerini Leone'nin ilk üçlemesinde yaratmıştır. FISFULL OF DOLLARS dünya sinemasına yepyeni bir yıldız olarak Eastwood'u, yepyeni bir yönetmen olarak Leone'yi, geleceği parlak bir besteci olarak Morricone'yi armağan etmiştir. Bu denklemin dördüncü ve sinema meraklılarınca bilinen koyu renkli çizgisini ise "Gerçek Kötü" Gian Maria Volonte oluşturmuştur.


Aradan geçen yarım asıra yakın süre içerisinde YOJIMBO yönetmeninin etkisiyle beraber "Eleştirmenler Koleksiyonu" içerisinde yeralan bir ürün olurken Leone'nin dolar üçlemesi her yeni teknolojiyle beraber yeniden basımı ilk gerçekleştirilen ürünlerden olmuştur. VHS, Laser Disc, VCD, DVD derken Blue Ray'i selamladığımız günlerde elbette ilk üç Leone filmini bu edisyonda da görmek şaşkınlık yaratmayacaktır.
Kurosawa sinemadaki dehasıyla her zaman için daha elit bir bakış açısı ve sanki eleştirmenlere mal edilmiş bir sinemanın temsilcisi olmuşken Leone küçükten büyüğe her insanın zevkle izleyebileceği "Sabun Köpükleri"(??) nin dehası olmuştur. Sonuç olarak eleştirmenlerin DVD kuruluşu Criterion Collection, Kurosawa filmlerini temiz edisyonlar ve doyurucu sunumlarla tekrar izleyici ile buluştururken, MGM değişen teknolojiyle beraber garantili para kaynaklarından biri olarak Leone filmlerini defalarca basmaya devam etmektedir.

Türk Sinemasında'da Metin Erksan, Yılmaz Güney gibi sinema insanları Kurosawa çizgisinden esinlenirken Çetin Inanç, Natuk Baytan gibi imza ustası yönetmenlerimizde kendi Leone tarzlarını yansıtmışlardır biz sinemaseverlere. Bir tarafa sürekli yüklenip diğerini yüceltmektense her iki taraftanda sonsuz seyir keyfi almaya çalışmak daha faydalıdır.

Spaghetti gelecek zaman dilimine şüphesiz imzasını koyacak bir tarz halini alacaktır. Ancak bu hamurun yoğrulup bir bakışta Spaghetti olarak çağrılabilecek ürünlerin ortaya çıkışı için biraz daha zamana ihtiyaç vardır. FOR A FEW DOLLARS MORE, FISTFULL OF DOLLARS'a kıyaslandığında ne kadar daha Spaghetti duruyorsa Sergio Corbucci'nin COMPANIEROS'u hepsinden daha Spaghetti bir alternatif olarak yerini alacaktır.

Ne yazıkki verimli dönemlerin ardından gelen durgunluk ve kendini tekrar olgusunun acımasızlığına da mahkum kalarak ...


Yojimbo Orjinal Fragmanı :




Yazan : Gökay GELGEC - Yojimbooo