Sergio Leone bir röportajında, “westernleri çekerken, biraz da solculuk oynuyorduk” minvalinde bir laf etmişti. Gerçekten de sadece Leone’ninkiler değil, diğer tüm İtalyan usülü westernlerin ya da daha çok bilinen ismiyle spagetti westernlerin hatırı sayılır bir kısmı politik alt-metinlerine sahiptir. Kabul etmek gerekir ki, furyaya dahil olan çoğu westernde bu politik alt-metinler, hikayenin içindeki işlevini yerine getirememesi, biçimsel tercihin içerikle örtüşmemesi gibi başlıca nedenlerden ötürü akim kalmaktadır.
Politik nitelikli spagetti westernlerin çoğu, inandırıcılıktan bir hayli uzak, masalsı hikayelere sahiptir ve bu nedenle de seyirciden teveccüh görmemişlerdir. Bunu farkeden filmciler (yapımcı, yönetmen ve senaristler), hikayelerini Meksiya’ya taşıyarak, sosyal içerikli görüşlerini yansıtabilecekleri doğal bir fon oluşturup, biçimsel tutarlılık geliştirmek istemişseler de, Corbucci ve Leone gibi bir-iki örnek hariç hemen hemen tüm yönetmenler genelde kullandıkları “faşist yönetim-direniş örgütü-halk devrimi” kurgusunda fena halde çuvallamıştır.
Leopoldo Savona’nın “Killer Kid”i (Sahte Haydut, 1967) de buna bir örnek teşkil ediyor. Aksiyon dolu bir western olarak iyi ama politik bir film olarak değerlendirildiğinde durum çok da parlak değil.
“Killer Kid” (Sahte Haydut) başrolünde Anthony Steffen’in oynadığı bir
spagetti western. Aslında demin de belirttiğim gibi, sürprizlerle dolu hikayesi
bir aventür olarak fena değil, kurgu çok başarılı, müzikler ve çekimler gayet
güzel, Steffen’in güçlü ekran kişiliğine ilaveten rolüne cuk oturan Fernando
Sancho ve Giovanni Cianfriglia gibi güçlü kozları da var ama iş politika
yapmaya gelince çok başarılı olduğunu öne süremeyiz.
Açılış gaddar bir Meksikalı kumandanın, Ramirez’in, bir grup köylüyü
kurşuna dizdirmesiyle başlıyor. Devrimci hareketin bölge sorumlusu olan “El
Santo/The Saint” (Aziz) adında bir liderin yerini öğrenmeye çalışan komutan
konuşmaktan kaçınan Meksikalıları acımasızca katledince, onun “kötü”,
köylülerin “masum”, “iyi” ve “doğru yolda” olduklarını anlıyoruz.
Anthony Steffen’in canlandırdığı karakteri ilk kez gördüğümüzde, kendisinin
bir Amerikan askeri hapishanesinde hücre mahkumu olduğunu öğreniyoruz. Kendisine
akşam yemeği için getirilen ekmeğin içinden kağıda yazılmış bir mesaj çıkıyor,
biz mesajı göremiyoruz. Daha sonra aynı askeri üsdeki komuta odasına geçiyoruz.
Bir komutan sınırda silah kaçakçılarına karşı alınacak önlemlerle ilgili
astlarına direktifler veriyor.
Haydut “Killer Kid”in Knox Kalesi’ne nakledileceğini ve çetesinin onu kurtarmaya çalışabileceğini bu sahnede öğreniyoruz. Mahkumun nakli komutandan gelen emirle iki haftalığına erteleniyor çünkü “Washington”, üzerinde Amerikan Ordusu amblemi olan çok sayıda silahın çalındığını/kaçırıldığını ve bu silahların Meksikalı gerillalara gönderileceğine dair istihbarat aldıklarını komutana bildirmiş. Önceliği, sınırdaki olası mühimmat geçişini önlemeye veriyorlar çünkü eğer Meksika Hükümeti bunu haber alırsa bu durumun nahoş diplomatik sıkıntılara sebep olacağını öngörüyorlar (mevcut hükümeti/yönetimi devirmek için devrimci gerillalara örtülü destek verilmiş gibi olacak çünkü).
Takip eden sahnede, “içeriden” birinin Anthony Steffen’in canlandırdığı mahkumun kaçışına çaktırmadan yardım ettiğine şahit oluyoruz. Yardım eden kişiyi göremiyoruz. Hücresinin kilidi açık bırakılmış, artık nasıl oluyorsa oraya bir yere de kendisi için bir at ve yeterli miktarda silah bırakılmış (tabanca, tüfek vb.). Steffen, bir-iki nöbetçiyi bayıltıyor ve kendisi için hazırlanan ata binip, firar ediyor.
Haydut “Killer Kid”in Knox Kalesi’ne nakledileceğini ve çetesinin onu kurtarmaya çalışabileceğini bu sahnede öğreniyoruz. Mahkumun nakli komutandan gelen emirle iki haftalığına erteleniyor çünkü “Washington”, üzerinde Amerikan Ordusu amblemi olan çok sayıda silahın çalındığını/kaçırıldığını ve bu silahların Meksikalı gerillalara gönderileceğine dair istihbarat aldıklarını komutana bildirmiş. Önceliği, sınırdaki olası mühimmat geçişini önlemeye veriyorlar çünkü eğer Meksika Hükümeti bunu haber alırsa bu durumun nahoş diplomatik sıkıntılara sebep olacağını öngörüyorlar (mevcut hükümeti/yönetimi devirmek için devrimci gerillalara örtülü destek verilmiş gibi olacak çünkü).
Takip eden sahnede, “içeriden” birinin Anthony Steffen’in canlandırdığı mahkumun kaçışına çaktırmadan yardım ettiğine şahit oluyoruz. Yardım eden kişiyi göremiyoruz. Hücresinin kilidi açık bırakılmış, artık nasıl oluyorsa oraya bir yere de kendisi için bir at ve yeterli miktarda silah bırakılmış (tabanca, tüfek vb.). Steffen, bir-iki nöbetçiyi bayıltıyor ve kendisi için hazırlanan ata binip, firar ediyor.
Sonraki sahnede yine komutanın odasındayız. Komutan; batının en
tehlikeli silahşörü “Killer Kid”i ellerinden kaçırdıklarını, onun canlı olarak
yakalanması gerektiğini çünkü terfisinin buna bağlı olduğunu söylüyor. Anthony
Steffen “Killer Kid”miş. Komutan Çavuş Mulligan’a emir veriyor, “git onu bana
canlı getir”. Komutan ayrıca ivedilikle Meksika Hükümeti’ne “Killer Kid” kaçtı,
canlı getirilmesi karşılığında konan ödül de “5000 Dolar” diye haber
verilmesini emrediyor. Yakında hem Amerikan Ordusu’nun hem de Meksika Ordusu’nun
“Killer Kid”in peşine düşeceğini öğreniyoruz.
Sonra Amerikalı silah kaçakçılarını tanıyoruz. İki ayrı grup var. Hem
üzerinde Amerikan Ordusu’nun amblemini taşıyan silahları ordu deposundan çalanları
hem de bu silahları büyük paralar (ödeme altınla yapılacak) karşılığında
Meksikalı devrimcilere satacak olanları görüyoruz. Silahları Meksikalı
devrimcilere satmaya gidiyorlar, silahları alan komutan Vilar (Fernando Sancho)
bu alış-veriş için gönderilen kaçakçıları öldürtüyor, sonra -aniden- kaçakçıların
geri kalan ekibi baskın veriyor ve Vilar’ın adamlarını temizleyip, paralarını
alıyorlar. Vilar, gerillaların bölge lideri “El Santo”nun adamıymış ama “El
Santo”nun olan bitenden haberi yokmuş. Vilar’ı serbest bırakıyorlar, ne de olsa
ekmek teknesi.
Sonra film, ilk 6 sahnesinde tanıttığı bütün bu grupları (“Killer Kid”, Meksika Hükümeti ve gaddar komutan Ramirez, Amerikan Ordusu, Meksikalı masum köylüler ve devrimci gerillalar, silah kaçakçısı Burnes ve adamları vb.) kâh biraraya getirip, kâh karşı karşıya getirterek süresi boyunca ilgiyi canlı tutmayı başarıyor.
Sonra film, ilk 6 sahnesinde tanıttığı bütün bu grupları (“Killer Kid”, Meksika Hükümeti ve gaddar komutan Ramirez, Amerikan Ordusu, Meksikalı masum köylüler ve devrimci gerillalar, silah kaçakçısı Burnes ve adamları vb.) kâh biraraya getirip, kâh karşı karşıya getirterek süresi boyunca ilgiyi canlı tutmayı başarıyor.
Yönetmen Leopoldo Savona’nın Sergio Garrone’yle beraber yazdığı senaryo,
aksiyonu filme ustaca yayıyor. Sürekli yaşanan çatışmalar, kavgalar, güç
dengelerinin mütemadiyen değişimi hem dramatik çatıyı ayakta tutmaya hem de
aksiyon ihtiyacını karşılamaya yetiyor.
Öte yandan, filmi politik açıdan çaptan düşüren birinci etken,
karakterlerin tek boyutlu oluşu. Derinlikten yoksun sığ karakterler olarak
resmedilen politik figürler filmin düz bir şablonda ilerlemesine vesile oluyor.
Mesela açılıştaki sahnede köylüler, gözleri önünde hunharca yapılan katliam karşısında bir bile gram duygusallık göstermiyorlar, hiçbir tepkileri yok sadece sükunetle seyrediyorlar, ki katledilenler sonuçta onların arkadaşları, komşuları, oğulları. Tamam bu köylüler metanetli, cesaretli falan ama bu kadar da olmaz ki.
Pablo, Dolores ve Mercedes de aynı şekilde dümdüz karakterler, hiçbir zenginlikleri yok. Dramatik çatışmanın iki ayrı ucundaki Ramirez ve “El Santo” (Aziz) de ha keza öyle. Eylemlerin sebep ve sonuçları, karakterlerin olumlu-olumsuz yönleri ve “davalar”ın insan üzerindeki etkileri peliküle sağlıklı bir şekilde aktarılmamış. Bu da filmin politik söyleminin basmakalıp gözükmesine yol açıyor.
Mesela “Aziz”, sırf iyi bir silahşör olduğu için büyük bir halt yiyen Viral’i hemencik affediyor, olacak iş mi bu? Bu nasıl devrimcilik? Filme zarar veren bir diğer hikaye ise, Ramirez’in bir türlü yerini tespit edemediği devrimci gerillaların bölge lideri “Aziz”in saklandığı yerin Pablo’nun köyü oluşu. Bu Meksika köyüne gelirken herhangi bir güvenlik önlemi görmediğimiz gibi, köyün içinde de güvenlik adeta sıfır.
Mesela köye geldiği gibi “Killer Kid” bir anda “Aziz”i koruma görevini üstleniyor, hatta dağlara doğru gittiklerinde neredeyse onu bir lider statüsünde görüyoruz. O zaman Ramirez niye bu koca köye bir tane casus göndermeyi akıl edemedi diye sorası geliyor insanın. Bu gibi detaylar hikayenin inandırıcılığını büyük ölçüde zedeliyor.
Pablo, Dolores ve Mercedes de aynı şekilde dümdüz karakterler, hiçbir zenginlikleri yok. Dramatik çatışmanın iki ayrı ucundaki Ramirez ve “El Santo” (Aziz) de ha keza öyle. Eylemlerin sebep ve sonuçları, karakterlerin olumlu-olumsuz yönleri ve “davalar”ın insan üzerindeki etkileri peliküle sağlıklı bir şekilde aktarılmamış. Bu da filmin politik söyleminin basmakalıp gözükmesine yol açıyor.
Mesela “Aziz”, sırf iyi bir silahşör olduğu için büyük bir halt yiyen Viral’i hemencik affediyor, olacak iş mi bu? Bu nasıl devrimcilik? Filme zarar veren bir diğer hikaye ise, Ramirez’in bir türlü yerini tespit edemediği devrimci gerillaların bölge lideri “Aziz”in saklandığı yerin Pablo’nun köyü oluşu. Bu Meksika köyüne gelirken herhangi bir güvenlik önlemi görmediğimiz gibi, köyün içinde de güvenlik adeta sıfır.
Mesela köye geldiği gibi “Killer Kid” bir anda “Aziz”i koruma görevini üstleniyor, hatta dağlara doğru gittiklerinde neredeyse onu bir lider statüsünde görüyoruz. O zaman Ramirez niye bu koca köye bir tane casus göndermeyi akıl edemedi diye sorası geliyor insanın. Bu gibi detaylar hikayenin inandırıcılığını büyük ölçüde zedeliyor.
Filmde benim sinemasal açıdan “zengin” olarak nitelendirebileceğim 3 kişi var;
Ordu Komutanı görevindeki Binbaşı, gerillaların teğmeni Vilar ile silah ve mühimmatı Vilar’a getiren kaçakçıların yardımcı kumandanı Sam (ihanet ettiğini öğrenince Vilar’a baskın yapıp, adamlarını öldürtüp, Vilar’ı bağışlayan adam).
Bu karakterlerin tavır, tutum ve davranışları, replikleriyle beraber kompleks ve ilgi çekici bir hâl alıyor. Filmde en zor rol Fernando Sancho’ya düşmüş, o da nadiren kendisine uygun görülen başrolde fena oynamamış hani, buna çok şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Sancho’nun canlandırdığı Vilar, devrimin sadece silahla yapılacağını düşünen ahmaklardan. Darbe yapıp bölge yönetimini ele geçiriyor ki, 2000 tüfeği alıp bir an evvel ayaklanmanın fitilini ateşleyebilsin. Dolores’le ilişkisi de hayli dikkat çekici. Bu filmde canlandırdığı karakterin iniş-çıkışlarını başarıyla yansıtan Sancho’nun açıkça Steffen’den rol çaldığını söyleyebiliriz.
Alegre Geçidi’ndeki finale
gelince. Burada benim tek tutarsız bulduğum şey, liderliğin (Capo) hemencecik
“Killer Kid”e geçişi, onun dışında filmi güzel bir şekilde bitiriyorlar,
özellikle dinamitle patlatma sahneleri iyi çekilmiş ve finaldeki acımasızca
verilen “kurşuna dizin” talimatı hikayenin içinde dairesel bir döngü yarattığı
için şık durmuş.
Son tahlilde; Leopoldo
Savona’nın “Killer Kid”i (Sahte Haydut, 1967) Berto Pisano’nun müzikleriyle ve
Sandro Mancori’nin görüntü çalışmasıyla öne çıkan bir Anthony Steffen westerni.
En büyük artısı da Fernando Sancho. Sancho ve Steffen ikilisinin biraraya
geldiği bir önceki spagetti western olan “7 dollari sul rosso”ya (7 Kanlı
Dolar, 1966) kıyasla çok daha iyi bir film. Türün meraklılarına tavsiye ederim.
Yazan : Ertan Tunç
KILLER KID Italian Trailer :
KILLER KID Italian Trailer :
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder