TONINO VALERII’NIN ARDINDAN
Geçtiğimiz hafta çok sevdiğim İtalyan bir yönetmen öldü, Tonino Valerii. Öldüğünü ancak 2 gün sonra öğrenebildik, gazeteler yaşını ve bazen de soyadını yanlış yazdı, filmografisine dair de pek bir kelam edemediler. Halbuki kendisi, sağlam avantür filmlere imza atmış son derece seçici bir yönetmendi. Bu filmlerden bir tanesini öyle zannediyorum ki, izlemeyen yoktur. Benim açımdan asıl önemi de çocukluğumdan beri sayısız defa severek izlediğim ve her defasında da ayrı bir haz aldığım o filmdir, yani Terence Hill ile Henry Fonda’yı biraraya getiren ve spaghetti westernlerin adeta dip toplamını çıkarıp parodisini yapan o kusursuz “My Name is Nobody” (Benim Adım Hiçkimse, 1973) filmi. Bana bu küçük yazıyı yazdıran film de, hiç kuşkusuz odur.
Tonino Valerii’nin ardından birkaç
kelam etmesem olmazdı, hazır burada böyle bir fırsatımız varken onun yönettiği
spaghetti westernlere odaklanan küçük bir yolculuk yapmak istiyorum. Tonino
Valerii şanslı biri. Sinemaya yönetmen olarak adımını atmadan önce asistanlık
yaptığı filmlerden ikisi, sinema tarihinin en iyi yönetmenlerinden biri
tarafından çekilen sinema tarihinin en önemli filmlerinden ikisi. “A Fistful ofDollars” (Bir Avuç Dolar, 1964) ve “For a Few Dollars More” (Birkaç Dolar İçin,
1965).
Haliyle, Sergio Leone sinemasıyla yoğrulmak onun sadece sinemasal vizyonunu değil, ileride kendi filmlerindeki oyuncuların istihdam edilmesi süreçlerinde de bir anlamda kredibilitesini arttıracaktır. O nedenle, Craig Hill ve George Martin’in oynadığı ilk westerni “Taste of Killing” (Öldüren Haydut, 1966) hariç Valerii’nin diğer filmlerinde türün en büyük isimleri adeta cirit atmaktadır.
Haliyle, Sergio Leone sinemasıyla yoğrulmak onun sadece sinemasal vizyonunu değil, ileride kendi filmlerindeki oyuncuların istihdam edilmesi süreçlerinde de bir anlamda kredibilitesini arttıracaktır. O nedenle, Craig Hill ve George Martin’in oynadığı ilk westerni “Taste of Killing” (Öldüren Haydut, 1966) hariç Valerii’nin diğer filmlerinde türün en büyük isimleri adeta cirit atmaktadır.
Tonino Valerii, spaghetti western
filmlerinde her seferinde ayrı formatta bir film çekmiştir. Beş filmi vardır,
beşi de birbirinden farklı yapılara sahiptir. Kadroları, anlatı yapısı ve
temaları çeşit çeşittir. Hikayelerinde ortak bir izlek yakalamak çok zordur.
Belki bir tek “Day of Anger” (1967) ile “My Name is Nobody” (1973) arasında bir
takım korelasyonlar yakalayabiliriz, o da özü itibariyle çok da abartılamaz
çünkü ana karakterlerinin motivasyonları son derece farklıdır.
Valerii’nin
yönetim tarzında belirgin bir Leone etkisi olduğu su götürmez, bunun kusursuz
versiyonu bir iki sahneyi bizzat Leone’nin çektiği “My Name is Nobody”dir.
Ustaya yaklaşan ve yer yer onun bazı sahnelerini aşan sahnelerinde bulunduğu
tek filmi bence budur. Tüm westernlerinde yakın plan, hareketli kamera, eril
bakış açısı yer alır. Filmlerinde intikam, şiddet ve sistemi sarsan özgür
bireyler vardır.
Müzik, filmlerinde (özellikle son dört filminde) önemli bir yer
tutar. Bu saydığım özelliklere ilaveten Leone sinemasından bazı önemli
oyuncuları da kadrosuna katmıştır. Seçicidir, sağlam aktörlerle çalışır. Şimdi
Tonino Valerii’nin spaghetti westernleri üzerinden kısaca geçelim ve yazıyı
tamamlayalım.
TASTE OF KILLING
(ÖLDÜREN HAYDUT, 1966)
Açılışında bile (hem görüntü hem
jenerik) belirgin bir Sergio Leone etkisi olan filmin, her ne kadar
uluslararası isimlerden oluşan bir kadrosu olmasa da, türün yapıtaşlarına hakim
bir anlatısı, sürükleyici bir hikayesi, sıkı bir kurgusu ve yetkin bir
yönetmenliği olduğunu söylemek mümkün. At arabasına kurulan bir pusuyla açılan
film, Craig Hill’in dürbünlü tüfeği, Fernando Sancho’nun meymenetsiz suratıyla
dur durak bilmeyen bir maceraya dönüşüyor. Spaghetti westernlerin birçok klasik
figüranı bu filmde mevcut. Beni filmde rahatsız eden tek şey dublör gerektiren
işlerin çok vasat olması, yapımcı amatör Meksikalıları toplamış gibimi geliyor.
Filmin finalini seyredince, Tom Selleck’in o meşhur westerni “Quigley Down
Under”ın (Avcı, 1990) finalindeki hangi hoş detayın bu filmden esinlenilerek
alındığını hemen fark edeceksiniz, hatta belki “Saving Private Ryan”daki (Er
Ryan’ı Kurtarmak, 1998) bir imgenin. Sonuç olarak, “Taste of Killing”, bir ‘ilk
film’ (debut) olarak gayet güzel bir film.
DAY OF ANGER
(ÖFKELİ GÜNLER, 1967)
Bir spaghetti westernin
senaristlerinden birisi Ernesto Gestaldi’yse orada duracaksın. İleride hakkında
başlı başına bir yazı kaleme alacağım bu önemli isim 18 tane westernin
senaryosuna katkıda bulunmuş, ben izleyebildiklerimin tamamını beğenirim.
Gestaldi, Valerii’nin yönettiği 6 filmde senaryo koltuğunda oturmuş, ilki “Day
of Anger” (Öfkeli Günler, 1967). Bu film aynı zamanda Giuliano Gemma ile Lee
Van Cleef’in biraraya getiren ilk ve tek film. “Kill Bill Volume 1”nın en
kritik sahnesinde de çalan o müthiş müzikler Riz Ortolani’den. Tarantino bu
filmin müziklerini o kadar çok sever ki, bir pasajını da “Django Unchained”de
(Zincirsiz, 2012) kullandı. “Day of Anger”ın görüntü çalışması ise Enzo
Serafin’den. Bu film hakkında çok kapsamlı bir yazı yazacağım için şimdilik
konusundan bahsetmeyeceğim ama son derece keskin bir politik okumaya müsait
olduğunu söylemekle yetineceğim.
THE PRICE OF HONOR (IL PREZZO DEL POTERE, 1969)
“The Price of Power” adıyla da bilinen
“The Price of Honor” (1969) bence Valerii’nin gizli hazinelerinden biri.
Öncelikle temposu emin adımlarla ilerliyor, karakterlerin altı iyi çizilmiş.
Giuliano Gemma 15 dakika sonra falan ortaya çıkıyor. Hem komplo hem de diğer
olaylar doyurucu bir şekilde aktarılmış. Aksiyon filme ustaca yayılmış ama
aksiyonun hikayenin özüne zarar vermesine izin verilmemiş, mesela final buna
iyi bir örnek teşkil ediyor. Luis Bacalov’un müzikleri özellikle gerilim
anlarını ustaca pekiştiriyor ve tempoya büyük bir dirilik katıyor. Karanlık ve
yağmurlu sahneler süper. Stelvio Massi geniş planlarda ve açık havada da
harikulade resimler yakalamayı başarmış. Filmin asıl hoşluğu ve onu tüm bir
spaghetti janrında tamamen ayrı bir konuma oturtan özelliği, John F. Kennedy
suikastını metaforize ediyor oluşu.
A REASON TO
LIVE, A REASON TO DIE (9 HIZLI ADAM, 1972)
“The Dirty Dozen” (12 Kahraman
Haydut, 1967) çakması mı? Evet. Öyle. Finalde “Wild Bunch” (Vahşi Belde, 1969)
etkisi var mı? Bence biraz var. Ama ne önemi var? “A Reason to Live, A Reason
to Die”da (9 Hızlı Adam, 1972) bomba gibi film. Kadro desen olağanüstü. James
Coburn, Bud Spencer, Telly Savalas bir arada. Hele Savalas’ın finaldeki baskın
sırasında iki üç defa beşer saniyelik birer bakışı var ki, işte oyunculuk budur
dedirtiyor. Ölümü ise spaghetti western filmleri külliyatının en çarpıcı
ölümlerinden biri. Tonino Valerii bir sonraki western başyapıtında kullanacağı
bir sürü sinemasal hileyi bol bol bu filmde kullanmış, özellikle de odak
değiştirme, mercek oyunları ve tuhaf kamera açıları eser miktarda mevcut. Yine
senaristlerden biri Gestaldi. Müzikler Riz Ortolani’den. Üstelik “Once Upon a
Time in the West”teki (Batıda Kan Var, 1968) o meşhur McBain evi burada da
kullanılmış. Tam bir nostalji geçidi. “A Reason to Live, A Reason to Die”da
finale kadar aksiyon zayıf ve tempo yer yer düşüyor. Seyirciden yeterli
teveccühü görmemiş olmasını bir ölçüde buna bağlıyorum. 15 yıl kadar önce 100
dakikalık bir versiyonunu izlemiştim, sonra erişebildiğim en uzun versiyon 112
dakikalık olan oldu. İnşallah bir gün 119 dakikalık uncut’ı izlemek nasip olur.
Yine de beğendiğim bir filmdir. Meraklısına tavsiye ederim.
MY NAME IS
NOBODY (BENİM ADIM HİÇKİMSE, 1973)
Şahsi kanaatimce en iyi spaghetti
westernlerden biri. İlk izlediğimden beri hastası olduğum onulmaz bir yara, bir
sinema olayı. Tonino Valerii’nin şaheseri bu filmdir. Kadro, Leone kökenli.
Oyunculuklar (Fonda, Hill), müzikler (Morricone), kurgu (Baragli) ve görüntü
çalışması (Ruzzolini) muhteşem. Senaryo zaten on numara. Her şeyden önce
hikayenin fikri Sergio Leone’den çıkmış. Filmin muazzam bir açılışı var,
spaghetti western tarihinin zirvelerinden biri. “My Name is Nobody” (Benim Adım
Hiçkimse, 1973) ana gövdesinde sağlam bir hikaye barındırırken, türün
klişeleriyle de dalga geçmeyi ihmal etmiyor ve bir sürü başyapıta göndermelerle
dolu girift bir senaryo ortaya koyuyor. Hakkında çok ama çok kapsamlı bir yazı
yazmayı düşündüğüm için fazla detaya girmeyeceğim. “My Name is Nobody”, Henry
Fonda’nın da son westerni. Yani daha iyi bir final olamazdı. Tek kelimeyle,
başyapıt! Üç kelimeyle: Başyapıt, başyapıt, başyapıt!
Yazan : Ertan Tunç