20 Aralık 2007 Perşembe

KEOMA


"Özgür doğanlar asla ölmezler!"

KEOMA

Sergio Martino'nun 1977 tarihli Mannaja'sı, bugüne kadar ele alınan kaynakların ışığında spaghetti westernlerin sonuncusu olarak kabul edilmektedir. Ancak söz konusu olan bu çağa ait bir jübile filmi ise, bu kesinlikle İtalyan aksiyon sinemasının büyük ustası Enzo G. Castellari'nin Keoma'sı olacaktır.

Keoma, salt spaghetti detaylarını içermenin ötesinde kişisel bir hesaplaşmanın dış dünyayı sorgulamasına uzanan yolculuğun hikayesidir. Bu yolculuk kimi zaman geçmişe selam verirken kimi zamanlar da günümüzünde ötesinde bir dünyanın görüntüsüne ulaştığımız apokaliptik filmlerin temalarına göz kırpmaktadır.



Herşey, iç savaştan yeni çıkan Amerika'nın özgürlük adına(?) verdikleri bu kıyımın neticesinde hali hazırda her iki tarafında ortaklaşa sürdürecekleri yeni bir kıyımın eşiğinde başlar. Kölelik düzeni kanunen kaldırılmasına karşılık; kızılderili, zenci, melez... kısacası safkan bir ırk kadar dünya nimetlerinden faydalanmaya hakkı olamayan insanların sömürüsü devam etmektedir.

Merkezi otoritenin tam olarak oturmadığı bu savaş ertesi dönemde yalnız bir atlı dağların yamaçlarından çocukluğuna doğru bir yolculuğa çıkar. Keoma (Franco Nero) ufak bir çocukken köyü yakılan ve tüm halkı katledilen bir kızılderili melezidir. İç savaş ona beyaz insanlar gibi yaşamayı, beyaz insanlar gibi kan dökmeyi öğretmiştir. Savaşta kazananların, hayatta ise özgür olarak doğamamış, kaderini kendi çizememiş bir insan gibi kaybedenlerin tarafındadır.



Kasabaya girişinin arifesinde vicdanıyla bir cadının kimliği görüntüsünde karşılaşır. Vicdanı ona, büyüdüğü toprakların bıraktığı gibi olmadığını ve sevilmeyen bir melez olarak fazla hayatta kalamayacağını öğütlemektedir. Keoma'nın kendi ikilemine cevabı ise gayet basittir;

"Dünya dönmeye devam ediyor, insan kaderine karşı çıkamıyor ve başladığı yere geri dönüyor"

Savaşta kazananların tarafında olduğu gibi barışta da gücü elinde bulunduran ve güçsüz olanları kıyasıya ezmeye devam edenler vardır. Doğduğu topraklar Caldwell (Donald O'Brien) ve ekibi tarafından sömürülmektedir. Topraklar ve içinde ki herşey Caldwell'in malıdır. Savaş sonrası baş gösteren salgın hastalıklara karşı yeterli ilaç takviyesinin yapılması bile bu yeni sömürü çetesinin kontrolü altında gerçekleşememektedir.



Hayata karşı duruşu ve fikirleriyle hala bir kızılderili olan Keoma'nın, kendisi gibi değişmeyen şeylerde vardır. Üvey kardeşlerinin bu kızılderili melezine nefreti sürmektedir. Kendisini küçük bir çocukken eğiten George (Woody Strode) artık alkolik bir zencidir. Babası Shannon (William Berger) ise bir güven sembolü olarak etrafta ki sömürüye karşılık, kasabanın biraz daha uzağında sakin bir yaşamı tercih etmektedir. Kötü olanlar daha güçlü iyiler ise zavallı yada yeniktir.

Güçlerin eşitsizliğinin yaşandığı bir coğrafyada herşey hamile bir kadını hasta olduğu için ölüme terkedileceği kamptan kurtaran Keoma'nın dönüş haberiyle değişir. Caldwell'in ekibiyle mücadele eden Keoma bir yandan kurtardığı kadının çocuğunun özgür bir dünyada doğması için, diğer yandan kendilerini yenilmiş düşünen insanları tekrar hayata bağlamak için mücadeleye başlar. Bu savaş sürerken üvey kardeşleri de kasabanın iktidarını ele geçirmek için pusuda beklemektedirler.

Mücadele ne geriye dönenler nede gelecek için bekleyenlerin lehine işler, savaşın galibi sadece özgür doğan bir bebektir...



Spaghetti westernlerin kült oyuncusu Franco Nero'nun bir kez daha film çekmek için ellerini kavuşturarak dua ettiği yönetmeni Castellari'nin spaghetti jübilesi çekildiği pek çok ülkede sansür sebebiyle eksik olarak yayınlanmıştır. Hristiyanlığa gönderme yapan çarmıha germe, İtalyan usulü gore filmlerinden aşina olunabilecek türlü ölüm şekilleri ve hepsinden öte kovboyların çağından bu güne yapılan özgürlükçü göndermeler sansürü kaçınılmaz kılmıştır.

Castellarinin protest fikirleri, sinema dehasıyla birleştiğinde kimi sahnelerde bir sinema öğrencisi için ders saati kıvamına gelmektedir. Baba ocağına dönen Keoma'nın çocukluğunu fiilen önünde görmesi, 4 cent'e 4 kurşun sayması, doğum yapan kadınla üvey kardeşlerin birbirlerini öldürdüğü anda yaşam ve ölümün devir teslimi bu derslerin birer örneğidir.



Keoma, Spaghetti Western filmlerine olan sevgisiyle tanınan ve sinema kariyeri boyunca kaybedenleri anlatmayı seçen Peckinpah'ın, okyanusun diğer ucundan, Avrupalı bir yönetmenin postmodern anlayışıyla aldığı ödüldür.

Okyanusun diğer ucunda Hollywood'un istenmeyenler listesine dahil edilen Sam Peckinpah'ın sinemasının vazgeçilmezi olan slow motion ile şiddet sahnelerinin sunumu, Keoma'da da sıkça kullanılmaktadır. Peckinpah'a göndermeler yapılan bir diğer detay ise filmin müziklerinde gizlidir. Castellari alışılagelmiş spaghetti temalarından ziyade Peckinpah'ın Pat Garret & Billy The Kid'ine hayat veren Bob Dylan gibi ballad tarzını seçer. Guido & Maurizio De Angelis kardeşlerin progresif bir yapıda bestelediği İtalyan usulü balladlar filmin başından sonuna yaşanan herşeyi bir halk hikayesinin temsili şeklinde seyirciye sunar.



Keoma için oyunculuk konusunda yazılabilecek tek şey sözlerin verdiği felsefi mesajların gözlerde ki duygularla birebir örtüşmesidir. Başrolden yardımcı rollere kameraya görüş mesafesinde yaklaşan ve anlam mesafesinde konaklayan herkes bu jübilenin hakkını sonuna kadar vermekteler.

Filmin Fragmanı



Sinematik Spaghetti için KEOMA'yı ele almayı çok arzulamış olan Metin Demirhan'ın anısına ithaf edilmiştir.

Yazan: Gökay GELGEC - Yojimbooo

Hiç yorum yok: